Monday, September 17, 2007

DURAK

DURAK
KIRIK DÖKÜK ADAMLAR

Sidik kokan bir duvar dibinin serinliğinde güzel temiz elbiseleri ve dağınık kirli suratları ile insanlar içi sabah güneşi ile pişmiş bir demir yığınının yolunu gözlemekteydiler ki ne sevgililerinin yolunu gözlemişlerdi böylesine tanımsız titrek bir telaşla ne yaşamın ne annelerinin ne ekmeklerinin ne cennetlerinin ve ne de nefesi enselerinde koskoca bir hikmet haline gelmiş boşluğun

Önlerinde ufalana ufalana gezinen buruşuk gazete yumaklarında saklı şifrelerin koca anlamlarını umursamadan birbirlerinin yüreklerindeki yaraları gözlediler ve gürbüz bir tevazuuyla acıdılar birbirlerinin gönül salınışlarına doya doya

Birbirlerine baktılar bir parça aradılar kendilerinden başkalarının kendiliklerinden ne kadar nokta saçılmışsa üzerlerine umarsız suratlarla için için umursadılar Kendi elleriyle yoğurup kendi memeleri ile emzirdikleri bu gürültülü ve kemirgen debdebenin hücrelerinden biri olmaktan guru duydular Öyle bir kasılış vardı ki gözaltı torbalarındaki etlerde Sanki diyorlardı Biz olmasak ne yapacak bu aptal dünya

Hengâme başlarında kan yağdıran bir ala bulut olsa da onlar bunu yürekli bir gelişmişlik sayarlardı Oysa katranlı bir kaşıntıydı ciğerlerine çektikleri Cıvamsı bir çökeltiydi huzur sandıkları aldanış Ne gürültü gürültü gelirdi kulaklarına Ne karanlık kör edebilirdi kapanık gözlerini

Hepsi birden alüminyum tepsisine güvercinler üşüşmüş işçi emeklisi simitçinin güvercinlere ettiği küfürlere şaşırdılar hatta simitçiyi öldürebilmeyi pekte çok istedi bazıları Sanki elli kollu kafalı birer serseriydi güvencinler yakalarından tutulup kenara köşeye fırlatılacak

İçlerinden bir çocuk Keşke babaannemin anlattığı o cinlerden biri olsam da çarpsam şu terbiyesiz adamı ağzı sağa dönse gözleri aşağı Bir yankesici ekmek parası adam ne yapsın stres işte dedi Dişleri kırık bir motor ustası olmaz olsun böyle memleket ki ne adamı adam ne trafiği trafik olsak şimdi Danimarka da ohooooo çoktan başlamıştı mesai Ellerini ovuşturan bir kocakarı offf diye mırıldandı Ne belaymış şu basur ne gribe benzer ne diş çektirmeye ne diker ne oturtur ne yatırır adamı lahza kırpamadım gözlerimi koskoca gece amaannnn olsa şuracıkta kuş tüyünden bir yatak sarınıp yorganlara akşamlara kadar mışıl mışıl uyusak

Balık dudaklı lapa sakallı garip bir adam bozuk bir motor sesi çıkardı ağzı ile burnunun gerisindeki derinlikten Ardından bonfile kılıklı diliyle bir avuç yeşil balgam savurdu antika yağmur mazgalının paslı kalın demirlerine Balgam bir zafer anıtı gibi olduğu yere vakarlı bir duruş ile çakıldı

Yakışır mı benim gibi yiğide elinde alüminyum tepsi çaycılık Ahh yavrularım olmasa katlanır mıyım ya da cesur olsam onun bunun haracını kesecek kadar Şimdi git sabahın köründe o kahpe yere temizle izmarit tablalarını çaylarını demle suratları kılıklı betonları bin özenle sil üstüne üstlük birde bey de şu kılıksız pezevenklere Derken bacaklarının titreyişi bıyık tellerini sarsıyordu otuzluk delikanlının

Offf şöyle nar gibi kızarmış üç beş tane poğaça olacak alacaksın birini ellerine ellerini yakacak Açacaksın birinin arasını buğusu gözlerine dolacak Arasında taze kaşar peyniri sonra kapayacaksın tekrar poğaça minicik bir tost olacak kaşar hamurun arasından yağlı yapış ellerine akacak Bir ısıracaksın dilin tam lezzete kanmışken bir yudum bol şekerli demli çay alacaksın Ohhh çay akıyorken yemek borundan midene doğru ağır ağır yağlı parmakların yeşil zeytin kâsesine uzanacak Biber dolgulu zeytinleri tıkınacaksın Sonra bir başka poğaçayı açacaksın buğusu gözlerine dolacak dolacak dolacak uffff aman bu gidişle bu yürek bu hayale dayanamayacak Hele şu zıkkım otobüs gelsin de varayım ofise Kuru bir hayalin boynu bükük unsurları olarak bırakmayacağım canım poğaçayı zeytinleri kaşarı çayı

Yav çocuğa çok fena bağırdım akşam yüreğim kanadı Ama ne yapacak bacak kadar çocuk bilgisayarı ama yok yok yinede öyle bağırmasaydım keşke Bacak kadar çocukluğu yapan ben oldum Bilgisayar alınır parası bir şey değil olsa ne olacak bir tanecik evladımız ama Alınca oynayacak o garip oyunları ki o oyunlar ömre bedel Silah kullanacak adam vuracak bombalar roketler atacak sağa sola Daha çocuk bu be alınır bilgisayar alınması bir şey değil ama neden devlet yasaklamaz o acayip oyunları Bacak kadar çocuk işte Herhalde yabancılar bu oyunları yapıp bize gönderiyor ki akılsız beyinsiz cani olsun neslimiz ama olsun Ben ona çikolata şeker alır aksama gönlünü tazelerim Evladım o benim fazla dargın kalmaz babasına Hem yaz gelsin alır hepsini köye götürürüm hem böylece unuturlar bilgisayarı Elmaya armuda kayısıya dalarlar ata eşeğe de bindiririm onları

Ben en iyisi biyoloji yazayım tercihime Anam babam surat yapacak ama ben mühendis olmak zorunda mıyım Hem onlarında iş garantisi yok Dahası koca fakültede doğru düzgün kız da yokmuş olanlarda yedi çocuk anası kocakarı gibi Ben biyoloji yazayım biyoloji sınıfları cıvır cıvır tıfıl tıfıl kızlardan geçilmiyormuş ama önce Matematikten daha bol net çıkarmam lazım biraz birde Türkçeye yoğunlaşmalıyım aman nerede kaldı bu otobüs yahu sınava geç kalacağım

Yahu o ne acayip belgeseldi öyle Keşke izlemeseydim Karılı kızlı milletin sabah akşam birbirine verdiği dizileri filmleri izlemeyelim çoluk çocuk namussuzlaşmasın diyoruz belgesel izliyoruz beynimiz midemiz karman çorman oluyor Amaaan on metrelik yılan mı olurmuş yahu Nasılda yutuyordu koca koca mandaları Şerefsiz bazen insanda yutmuş Brezilyaydı ora evet evet Amazink Ormanı ki bizim Rizedekilerden de engin Yok mu bu Brezilyanın askeri polisi alsınlar birer tüfek vursunlar bu adi şerefsiz hayvanları Allaha şükür ki atamız anamız çıkmışta buraya gelmiş Brezilyalara gitselerdi belki bizde o kocaman paton yılanlarına yem olacaktık Allah muhafaza Allah sevdiklerimizden uzak etsin

Boz renkli bir güvercin zayıf bir gölgenin renksiz sönüklüğüyle belirdi üzerinde insanların seslerin bakışların egzoz dumanlarının dileklerin ve kurtuluş isteklerinin kaynaştığı kaldırım kenarında Önünde beliren kırık bir leblebi tanesini telaşlı telaşlı yuttu O insanları yadırgadı insanlar onu Bir buğday tanesi bir parça ekmek karın doyuracak bir ruhsuz serzeniş çıkardı belki buruşuk gazete kağıtlarının arasından Çıkmadı Bıktı Amaaaaan der gibi sağa sola çevirdi başını Havalandı

Kan kaybından ölmekte olan bir hayvan gibi şuursuz titriyordu elleri ayakları Az değil tam dört kiloluk bir ağırlık vardı gövdesinin etrafında Hele kafasının içindekiler Dört kilo kanarya tüyü sayılırdı beyin kıvrımlarından taşmış sınırsız kine göre
Kazanacağız
Evet evet kazanacağız
Sarı mavi kırmızı beyaz baharlar saçılacak üzerimize
Bir cennetimiz olacak dağlı ovalı nehirli güllü
Bin cinnetten ayrılacak toplumumun çocuksu ruhu
Güneş bir başka ışıtacak topraklarımızı
Altın altın parlayacak simalarda gülüşler
Biz biz olacağız
Ve bu biz ben e muhtaç şimdi
Benim bedenime benim bağlılığıma
Ben tarihte bir sayfayı ışıtacağım
Etrafımdakiler
Varsın alıklıklarının kurbanı olsunlar

Eli deliğine sokulan bir fare gibi sadelikle ceketinin iç cebine girdi Böylesine serin bir havada böylesine şiddetle son terleyişiydi ve az sonra bir daha şimdiki gibi asla titremeyecekti Son bir kez çevirip baktı saçları yağlı kafasını az sonra umutlarının ayağına kaya bağlayıp denize salacağı insanlara Başı bağlı kocakarılar Kara yağız işçiler elleri kitaplı öğrenciler Allı güllü makyajlı güzelim kızlar İçi burkuldu Acımamalıyım dedi davam için Gövdesinde parmakları ağır ağır kımıldadı Sonra alevden bir bulut geçti kafasına göklerden Acı acıdı

Gümmmmmmmmmmmmmmmm
Ahhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh
Şangır Şungur Şangır Şungur

Ateş bulutu Tozdan bir yığıntıya dönüştü şimdi

Kıpkızıl kan buharlaşmış Hayaller ve korkup kaçmış bir rüzgâr ortasında alaca bulaca bir figan girdabı sivrilirken kırılıp dökülen birkaç tane dünyaydı alt tarafı Gözyaşları bu dünyanın denizleriydi Et kemik Kan ve organlarda yapayalnız ve ıssız karalar

01 06 2007 Cuma

sokakfilozofu1@hotmail.com

1 comment:

Anonymous said...

Kelimeler ve cümleler üzerinde nasıl bir hakimiyettir bu :/ her satır insanın dehşete kapılması için yeterli ve hata artarlı bir sebep şu saçama sapan kırık türkçemle yorum yapmaya bile utanırken yine de bir iki bişey saçmalıyorum affınıza sığınarak .(Allah korusun içimde patlar bi de :D)
elinize yüreğinize ve kaleminize sağlık cart curt bu cümleleri hiç sevmem çok basit ve yapay duruyorlar.
ama bunların yerine ne diyeceğimide bilemedim şimdi.

Allah ruh zenginliğinize zenginlik katsın desek şimdilik idare eder belkim :)