Monday, July 09, 2012

LEZZETİN KÖKLERİ

 Fatih Sultan Mehmet'in sofrasında Türk mutfağının assolisti domates yoktu, lezzeti biber de. Yavuz Sultan Selim hayatında hiç kuru fasulye yememişti mesela. Mevlana patatesin tadını bilmiyordu, Mevlevi mutfağında pişen yemeklerde ayçiçeği yağı kullanamıyordu. Bunlar Amerika'nın keşfiyle tanınmış bitkiler. Şimdi sofraların vazgeçilmezi olan sebze ve meyvelerin birçoğunu insanlık Amerika'nın keşfinden sonra tanıdı ve yiyebildi. Patates hayvan yemiydi! Ve hatta Amerika'nın keşfinden bir yüzyıl sonra farklarına -daha doğrusu lezzetlerine- varılmış. Patatesin mutfaklara girmesi Amerika'nın keşfinden 200 yıl sonrasına, Fransız ihtilali dönemine kadar sarkar. Zira anavatanı, Peru olan patates önce zehirli sanıldığı, sonra da hayvan yemi olarak kullanıldığı için yenilmemiş. Fakat Fransız ihtilali döneminde açlıktan kıvranan Avrupalılar hayvanların yemini yemek zorunda kalır. Lezzeti, doyuruculuğu patatese sınıf atlatır. Anadolu'ya ise Kafkaslar üzerinden, Rusya'dan gelir. İlk olarak Karadeniz Bölgesi'nde yetiştirilmeye başlanmış. Domates de Avrupa'ya yiyecek olarak gelmemiş. Avrupa saraylarında ve asilzadelerinin evlerinde saksılara süs bitkisi olarak ekilen domatesin yenilebilir olduğu sonradan fark edilmiş. Patlıcangiller ailesine mensup domatesin de anayurdu Güney Amerika. Türk mutfağının vazgeçilmezi olan, her yemekte baş köşeye oturan domatesle bizim tanışıklığımız ise 18. yüzyılın sonlarına dayanıyor. Avrupalılar patlıcanın delirttiğine inanıyormuş Sivri, Çarliston ve dolmalık biberin de anayurdu Güney Amerika. Şimdi yedi yüzü aşkın çeşidi olan biberin tohumları Amerika'nın keşfinden bir yıl sonra ilk olarak İspanya'ya getirilmiş. Patlıcangillerden olan biber, mensubu oldukları sülaleye adını veren Osmanlı mutfağının kraliçesi patlıcanla tencerede buluşmuş. Bu buluşma o kadar görkemli olmuş ki lezzetinden bol bol yenmiş. Patates, patlıcan, domates ve biberden yapılan türlüyü sevmeyen var mıdır ki? Patlıca saltanatını Çin, Japonya ve Osmanlı topraklarında yaşamış. Avrupalının sofrasına ise ancak yaklaşık 50 yıl önce girmiş. O da gurbetçilerin vasıtasıyla olmuş. Zira Avrupalılar yüzyıllarca patlıcan yiyenlerin delireceğini düşünmüş ve deli elması anlamına gelen "mala insana" adını vermiş. Amerika'nın keşfinden 50 yıl sonra Kuzey Afrika, Mısır ve Suriye'de ilk olarak ekimi yapılan mısırı Avrupalı Türk buğdayı olarak biliyordu. Zira o dönemde bu ülkeler Osmanlı sınırlarında idi ve mısır Avrupa'ya buralardan geliyordu. Anadolu'ya da Mısır'dan geldiği için mısır olarak adlandırılmış. Türk mutfağının en önemli malzemelerinden birisi olan fasulye de Amerika'dan gelmiş. Havuç aslında beyaz, genetiğiyle oynayıp turuncu yapmışlar. Dut'un üç türü var. Çok enteresan bir şekilde üçünün de anayurdu değişik; akdut'un anayurdu Çin, karadut'un anayurdu İran, mor dut'un ise Kuzey Amerika kökenli olduğu sanılıyor. Elma, dünyanın en yaygın meyvesi. Bilinen 25 türü ve 6 bin çeşidi var. Anayurdunun Asya olduğu tahmin ediliyor. Üzüm, 5 kıtada elmayla birlikte en çok üretilen meyve. Anayurdu ise Anadolu. Havuç: Anavatanı Orta Avrupa olan havuç şimdi dünyanın dört bir tarafında yetişiyor. Yabani havuçların kökleri beyazdı. Sonradan genetiğinde yapılan oynamalarla turuncu olmuş. Nar'ın anayurdu Anadolu'yu da içine alan Batı Asya. Çekirdeklerinin kuşların dışkılarıyla taşınması sebebiyle birçok yere yayıldığı tahmin ediliyor. Anayurdu Akdeniz olan sebze ve meyveler Hardal, zeytin, pancar, lahana, incir, kestane, keçiboynuzu, kereviz, maydanoz, mercimek. Anayurdu Amerika ve Güney Amerika olan sebze ve meyveler Çarliston, dolmalık ve kırmızı biber, domates, yerfıstığı, fasulye, kabak, mısır, patates, yer elması, ayçiçeği. Anayurdu Anadolu olan sebze ve meyveler Üzüm, ceviz, vişne, kiraz, buğday, elma, badem, çavdar, nohut, bakla, bezelye, çilek. Anavatanı çin-hindistan olan sebze ve meyveler Pirinç, patlıcan, salatalık, bamya, susam, portakal, turunç, limon, hurma, şeftali, kayısı, dut, karabiber, çay.
Resim yazısı ekle